Pazarlama Fakültesi


Prof. Dr. İsmail Kaya

Dostlar “yazılarını okuyoruz, her konuyu pazarlamaya bağlıyorsun” diyorlar. Hoşuma da gidiyor. Herkesin bir işi var, eh, bizim işimiz de pazarlama anlatmak olsun.

Anlatan önemli değil, nasılsa, anlayan ancak anlamak istediğini anlıyor. Hayat böyle.

Pazarlamayı anlatmaya girişenlerden biri de, Pazarlama Profesyonelleri Derneği. İzmir’de bir meslektaşımız öncülüğünde kurulan bu dernek, pazarlamayı bir meslek olarak görüyor ve mesleğin standartlarının oluşturulmasına ve kötü şöhretinin düzeltilmesine katkı yapmayı amaçlıyor.

Sonuna, “cilik” veya “cılık” eki gelince işler birer meslek  oluveriyor. Cılıklanınca, pazarlama da bir mesleğe dönüşüyor. Ama pazarlama bir mesleğin kalıplarına sığdırılacak kadar sığ ve dar bir konu değil elbet. Pazarlama bir hayat tarzı vehayata belli bir bakışın adı. Ve tabiî, giderek olgunlaşan, disiplinler arası birikimlerle kendini hissettirmeye başlayan bir bilim.

İstanbul Üniversitesi bünyesinde 1968’de kurulan Türkiye’nin ilk İşletme Fakültesi, yani benim fakültem, daha o yıllarda, pazarlamayı fakültenin anabilim dallarından biri olarak düşünmüş ve yapılanmasına yansıtmayı başarmış idi. Sonraki yıllarda esentektipleştirici YÖK fırtınası, “üretim-pazarlama” garabetini ortaya çıkarmış, pazarlamayı bir bakıma degrade etmiş, bir kademe aşağı indirmiş idi. YÖK köprüsünün altından akan onca suya rağmen, maalesef bu ülkedeki pazarlama akademisyenleri, pazarlamayı yüceltmeyi, onu başlıbaşına bir bölüm ve hatta bir fakülte halinde, ileriye götürmeyi ve geleceğe taşımayı beceremediler.

Halen pazarlama, kariyerini buna odaklamış olanların çoğunun gözünde dahi, adına İşletme veya İktisadî İdarî Bilimler denilen fakültelerde, bir kaç dersle geçiştirilen, işletmelere memurluk yapacak gençleri yetiştirmek için düşünülen bir konu olarak görülüyor desem, abartmış olmam.

Bir kaç tecrübemden biliyorum, “Bakalım bu ülkede ilk pazarlama fakültesini hangi üniversite açacak?” sorusunu sorduğumda, çevremdeki pazarlama profesörleri, doçentleri ve yardımcı doçentleri şaşırıyor, bu fikri kafalarında bir yere oturtamıyorlar. “Dört yıl boyunca ne öğretilecek ki?” diyorlar.

İlk fırsatta, bir pazarlama fakültesi ne yapar, nelerle ilgilenir, neler öğretir, ve benzeri sorulara cevaplarımızı veririz, inşallah…

Hele birileri pazarlama fakültesi fikrine bir alışsınlar…

Sonraki Gelişme…

Pazarlama Yüksek Lisans programındaki öğrencilerimden yazıyı okuyanlar konuyu açınca, onlarla kısa bir görüşme yaptık. “Sahi, bu fikir hakkında (Pazarlama Fakültesi) siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna olumlu yaklaşanlar, tahminimden de fazla sayıda idi.

Gençlerin bir çırpıda dile getirdiği fikirleri ve önerileri kısaca şuraya not etmek istedim.

Derler ki, ana hatlarıyla bir Pazarlama Fakültesi…

… Bir açıdan sayısallığın, ölçme, değerlendirme ve çözüm üretmenin hakim olduğu uygulamalı bir mühendislik fakültesine, (Teknik)

… Bir açıdan belli dallarıyla birlikte bir sanat okuluna, (Estetik)

… Bir açıdan en güncel gelişmeleri bünyesinde bulunduran bilgi yönetim ve tüketimine odaklı bir teknoloji fakültesine,

… Bir açıdan insana dair temel bilimlere dayanan bir sosyal bilimler ve davranış bilimleri fakültesine, (Etik)

… Bir açıdan bir iktisat ve işletme fakültesine… (Ekonomik)

benzeyebilir.

Bir pazarlama fakültesi bunlara benzeyebilse de, özünde bunların hepsini bir arada tutan, bunları insan için değer üretmeye dayandıran, konuları müşteri odağına yerleştiren, benzeri başka disiplinleri de bir bütün halinde bir araya getiren, özgün bir fakültedir.

Bir pazarlama fakültesi, sadece kapsadığı konular, müfredatı ve uzmanlık alanlarıyla değil, aynı zamanda öğretim stratejisi, yöntemleri, yaklaşımları ve teknikleriyle de benzerlerinden farklı olabilir.

Bir pazarlama fakültesi…

Bilimsel çalışmaların yürütüleceği, yaşam, müşteri, tüketici, uygulama ve benzeri isimlerle anılan laboratuvarlarına sahip,

Müfredat, konu, ders ve çalışma alanlarının öğrencilerin ihtiyaç ve tercihlerine göre şekillendirildiği bir esnekliğe sahip,

Hayatla, iş hayatıyla, şirketlerle, firmalar, kurum ve kuruluşlarla organik alışverişlere, işbirliklerine, dayanışma ve paylaşımlara açık bir düzenlemeye sahip,

Öğretim üyelerinin işhayatına teşvik edildiği, işhayatından gelen uzman, mezun ve kıdemli öğrencilerin de öğretim faaliyetlerine ortak edildikleri bir işleyişe sahip,

Öğrencilerini alışmış sınavlar yerine, sınav korkusunun ortadan kaldırıldığı, başarıları, ürettiği değerler, katıldığı faaliyetler, bir parçası olduğu projeler, araştırmalar ve çalışmalar üzerinden değerlendirmeye önem veren, hayatın ve öğrenim döneminin baştan sona sınav olduğu gerçeğini vurgulayan,

Öğrencilerin bir yandan stajlar, ortak çalışmalar, araştırmalarla üretkenliğe fiilen başladıkları, bir yandan deneyimlerini eğitimlerinin bir parçası haline dönüştürüp bunları daha az kıdemli öğrencilerle paylaşabildikleri,

Öğrencilerinin, eğitim dönemlerinde ve hayat boyu biriktirdikleri portföyler üzerinden, yaptıkları işler, katıldıkları faaliyetler, ürettikleri değerler ve eserler de dikkate alınarak başarılı bulunduğu, sadece yeterli portföy üretebilmiş öğrencilerin mezun edildiği…

… bir yüksek eğitim kurumudur.

Daha neler ve neler…

Şimdilik bu kadar.

Ben gençlerin dediklerini aktardım.

Miyopyadan kurtulup, Ütopyaya uzanmak için daha çook yolumuz var.

Katılımınızı bekleriz….

Print Friendly, PDF & Email