Category Archives: İsmail Kaya

Prodigital Dijital Baskı Makineleri

Mor Polimer

Pazarlamacı bağırmaz, fısıldar

Prof. Dr. İsmail Kaya 

Bayramların huzur ve sürûr günleri olduğunu, nispeten boşalıp sakinleşmiş bir İstanbul sayesinde bir kere daha hissettik. İstanbul tenhalaşınca daha güzel.

Bayramda bol bol telefonlaştık, bayramlaştık. Dikkatimizi çekti. Sabit-mobil, sesli-görüntülü hiç fark etmiyor, muhatap ne kadar uzaktaysa sesler o kadar yüksek çıkıyordu.

Sanki içimizde bir el vardı, ses düğmemizi ayarlıyordu. Uzaklara konuşurken daha iyi duyurmak istercesine sesimizi yükseltiyor, hatta farkında olmadan bağırmaya başlıyorduk.

Çok önemli saydığımız bir şey anlatırken de, meramımızı anlatamadığımızı sandığımız, bizi dikkatle dinlemediklerini düşündüğümüz durumlarda da böyle oluyordu. Anlaşılmadığımızı düşündüğümüz durumlarda da öyle…

Bağırma ile öfke ikiz kardeş gibiler. Bağırdığımızda mı öfkeye kapılıyoruz, yoksa öfkelendiğimiz için mi bağırıyoruz bilinmez ama, her iki halde de iletişimin koptuğundan, iki tarafın birbirinden ümidi kestiğinden emin olabiliyoruz.

Karmaşada yol almak

Prof. Dr. İsmail Kaya 

Yolunu bilmeyen ve bulamayanlar için hayat büyük bir karmaşa. Siyasette de, iş dünyasında da, karmaşayı aşabilen, onu lehine kullanabilenler öne çıkıyor.

Aslında firmalar, partiler, projeler, kampanyalar, vs. karmaşayı düzene dönüştürüp kargaşada yol almak için birer çözüm, birer araç.

Pazarlamada karmaşadan ekmek çıkarmak, her şeyden ve herkesten önce, pazarda görünmeyen belli düzenleri görebilmekle başlıyor. Bir hedef, bir iş, bir ürün, bir satış, bir kazanç için bir fırsat penceresi görmek, pazarlamanın başladığına işaret.

Daha sonra, fırsata odaklı bir strateji ve onu uygulayacak bir ekip, kargaşanın belirsizliğini belirliliğe ve kazançlı bir sonuca dönüştürecek bir düzen ve birtakım kurallarla sahneye çıkılıyor.

Vakti geldikçe her birim ve ekip oyununu oynuyor, olan oluyor, perde kapanıyor. Ardından yeni bir oyun başlıyor. Hayat sürüp gidiyor.

Faturalar yarışıyor

Prof. Dr. İsmail Kaya 

Bankaların kredi kartı ve otomatik ödeme hizmetlerinin ufak bir faydası var. Her ay alışverişe, takside, elektriğe, suya, gaza, telefona, internete, TV’ye ve başka nerelere ne kadar harcadığımız bir çırpıda görülüyor.
Geçenlerde bir husus dikkatimi çekti. Havalar çok soğuk olmadıkça, doğalgazla değil, klimayla ısınır olmuşuz. Bu vesileyle, faturaların birbiriyle rekabet ettiği, bütün harcamalarımızın birbiriyle yakından ilişkili olduğu gerçeğini tekrar hatırlamış olduk.
Harcanabilir gelirimiz bir yerlerden bir şekilde geliyor, zamanı geldiğinde yine bir şekilde çeşitli iş ve ihtiyaçlar için bir yerlere harcanıp gidiyor. Mesele, gelirlerle harcamaları dengeleyebilmekte. Ya harcadığımız kadar gelir elde edecek veya eldeki geliri idareli harcayacağız.
Bizler tüketici olarak gelir ve giderimizi yönetmeye çalışırken, bizi hedef almış sayısız firma da harcamalarımız üzerinde bir şekilde etkili olmak için uğraşıyor. Sonuçta bunlardan hangisi üstün gelirse onun faturası daha büyük oluyor.
İşte bu noktada, pazarlama için farklı bir bakış açısı, ortaya çıkıyor. Her firma, müşterilerin ödeme listesinde yer almaya, diğer faturalara karşı payını daha da büyütmeye uğraşıyor.
Bir bakıma, ortada “Fatura Temelli Pazarlama” veya “Faturalar Üzerinden Rekabet” gibi bir durum var.
Yani, pazarlama, müşteriler üzerinde yürütülen bir “fatura faturayı yener yarışı” sanki.
Bu anlayışı benimseyen firmalar şu sorularla uğraşıyor:
Biz kimlerin fatura profillerini değiştirelim/değiştirebiliriz?
Kimler, hangi kesimler, ne gibi özellikleriyle bizim için ideal hedefler olabilir? Hangi insanlar üzerinde en başarılı sonuçlar alabiliriz?