Prof. Dr. İsmail Kaya
Bayramların huzur ve sürûr günleri olduğunu, nispeten boşalıp sakinleşmiş bir İstanbul sayesinde bir kere daha hissettik. İstanbul tenhalaşınca daha güzel.
Bayramda bol bol telefonlaştık, bayramlaştık. Dikkatimizi çekti. Sabit-mobil, sesli-görüntülü hiç fark etmiyor, muhatap ne kadar uzaktaysa sesler o kadar yüksek çıkıyordu.
Sanki içimizde bir el vardı, ses düğmemizi ayarlıyordu. Uzaklara konuşurken daha iyi duyurmak istercesine sesimizi yükseltiyor, hatta farkında olmadan bağırmaya başlıyorduk.
Çok önemli saydığımız bir şey anlatırken de, meramımızı anlatamadığımızı sandığımız, bizi dikkatle dinlemediklerini düşündüğümüz durumlarda da böyle oluyordu. Anlaşılmadığımızı düşündüğümüz durumlarda da öyle…
Bağırma ile öfke ikiz kardeş gibiler. Bağırdığımızda mı öfkeye kapılıyoruz, yoksa öfkelendiğimiz için mi bağırıyoruz bilinmez ama, her iki halde de iletişimin koptuğundan, iki tarafın birbirinden ümidi kestiğinden emin olabiliyoruz.